Bildiğiniz gibi ÖSYM sınav sisteminde bir değişikliğe giderek Lise 1. ve 2. sınıfların sonunda bir olgunluk sınavı yapmayı planlıyor. Her ne kadar ÖSS'nin öğrencilerin kişisel gelişimi açısından sakıncaları olduğunu düşünsem de yaklaşık 1,5 milyon adayın üniversite okumak için beklediği bir ülkede üniversite giriş sınavının gerekli olduğunu kabul etmek gerekir.
Aslında temel sorun şudur: Arzın az, talebin fazla olduğu bir ortamda, bu kadar adayın üniversitelere girişi hangi kriterlere göre belirlenmelidir? Bence, burada ilk dikkat edilmesi gereken adaylar arasında "adalet"in sağlanması olmalıdır. Yapılacak hiçbir sistemin %100 adil olmayacağı gerçeğini de göz önüne alarak bir değerlendirme yapmak gerekir.
Açıkçası, ben sınav sisteminde yapılan değişikliği olumlu buluyorum. '98 yılında çift sınavlı sistemle üniversiteye girmiş biri olarak, hemen ertesi sene sınav sayısının bire indirileceğini duyduğumda üzülmüştüm. Çünkü, sınava girecek iddialı adayların işi zorlaşacaktı. Tek sınav ve telafisi yok. Dalgınlıkla bir soru yanlış yapsan, sıralamadaki yerin çok düşüyor. Bunu bilerek sınava girmenin yaratacağı stres de cabası. Üstelik sadece ÖSS konuları ve seçici kriterler de ortadan kalkıyordu. Ayrıca doktor olmak isteyenle, arkeolog olmak isteyen tamamen aynı sorularla değerlendiriliyordu.
Daha sonra bu yanlıştan kısmen dönülmeye başlandı ve öğrencilere bölümlerine ilişkin 2. bölüm testleri de uygulanmaya başlandı. Bugün gelinen noktada, yapılması planlanan olgunluk sınavları sayesinde öğrencilerin kaderi artık tek bir sınava bağlı olmaktan çıkacak. Bu konular, halen tartışılmakta. Yapılacak sınavların ÖSS'ye etkisinin ne ölçüde olacağı belirsiz (%25'ten bahsediliyor). Bu oranın yüksek olmaması çok önemli. Olası bir başarısızlık durumunda, daha lise 1. sınıftaki bir öğrencinin umudu kırılmamalı ve bu sınav, o öğrencinin telafi edemeyeceği bir ağırlıkta olmamalı ama ilgi ve yeteneğinin belirlenmesinde kriter olarak alınmalıdır.
Son olarak, benim hayalimdeki ideal üniversite giriş sisteminin nasıl olması gerektiğine değineyim: Adaletin sağlanabileceği kriterler belirlenmeli. ÖSYM, ulusal ve uluslararası alanda sportif başarılar, bilim olimpiyatlarında derece gibi benimsediği ölçülebilir somut kriterleri ortaya koymalı; ağırlıklı orta öğretim başarı puanının etkisi %25'i aşmamak kaydıyla etken olmalı ve en az 4 aşamadan oluşan olgunluk sınavları ve genel sınavlarla öğrencinin üniversite yeterlilik puanı belirlenmeli. Bu puan da mühendislik fakültesiyle, fen edebiyat fakültesi için aynı olmamalı ve her alan için ayrı ayrı hesaplanmalıdır.
Elbette ki, AOÖBP'nin %50'lerde olmasının ideal olduğu düşünülebilir. Ancak, o zaman da adaletten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sınav, en iyi yöntem olmayabilir ama adil bir giriş sistemi için kaçınılmazdır. Sınava isyan etmek yerine, sınava hazırlanmanın daha akılcı olduğu ortadadır.
Aslında temel sorun şudur: Arzın az, talebin fazla olduğu bir ortamda, bu kadar adayın üniversitelere girişi hangi kriterlere göre belirlenmelidir? Bence, burada ilk dikkat edilmesi gereken adaylar arasında "adalet"in sağlanması olmalıdır. Yapılacak hiçbir sistemin %100 adil olmayacağı gerçeğini de göz önüne alarak bir değerlendirme yapmak gerekir.
Açıkçası, ben sınav sisteminde yapılan değişikliği olumlu buluyorum. '98 yılında çift sınavlı sistemle üniversiteye girmiş biri olarak, hemen ertesi sene sınav sayısının bire indirileceğini duyduğumda üzülmüştüm. Çünkü, sınava girecek iddialı adayların işi zorlaşacaktı. Tek sınav ve telafisi yok. Dalgınlıkla bir soru yanlış yapsan, sıralamadaki yerin çok düşüyor. Bunu bilerek sınava girmenin yaratacağı stres de cabası. Üstelik sadece ÖSS konuları ve seçici kriterler de ortadan kalkıyordu. Ayrıca doktor olmak isteyenle, arkeolog olmak isteyen tamamen aynı sorularla değerlendiriliyordu.
Daha sonra bu yanlıştan kısmen dönülmeye başlandı ve öğrencilere bölümlerine ilişkin 2. bölüm testleri de uygulanmaya başlandı. Bugün gelinen noktada, yapılması planlanan olgunluk sınavları sayesinde öğrencilerin kaderi artık tek bir sınava bağlı olmaktan çıkacak. Bu konular, halen tartışılmakta. Yapılacak sınavların ÖSS'ye etkisinin ne ölçüde olacağı belirsiz (%25'ten bahsediliyor). Bu oranın yüksek olmaması çok önemli. Olası bir başarısızlık durumunda, daha lise 1. sınıftaki bir öğrencinin umudu kırılmamalı ve bu sınav, o öğrencinin telafi edemeyeceği bir ağırlıkta olmamalı ama ilgi ve yeteneğinin belirlenmesinde kriter olarak alınmalıdır.
Son olarak, benim hayalimdeki ideal üniversite giriş sisteminin nasıl olması gerektiğine değineyim: Adaletin sağlanabileceği kriterler belirlenmeli. ÖSYM, ulusal ve uluslararası alanda sportif başarılar, bilim olimpiyatlarında derece gibi benimsediği ölçülebilir somut kriterleri ortaya koymalı; ağırlıklı orta öğretim başarı puanının etkisi %25'i aşmamak kaydıyla etken olmalı ve en az 4 aşamadan oluşan olgunluk sınavları ve genel sınavlarla öğrencinin üniversite yeterlilik puanı belirlenmeli. Bu puan da mühendislik fakültesiyle, fen edebiyat fakültesi için aynı olmamalı ve her alan için ayrı ayrı hesaplanmalıdır.
Elbette ki, AOÖBP'nin %50'lerde olmasının ideal olduğu düşünülebilir. Ancak, o zaman da adaletten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sınav, en iyi yöntem olmayabilir ama adil bir giriş sistemi için kaçınılmazdır. Sınava isyan etmek yerine, sınava hazırlanmanın daha akılcı olduğu ortadadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder