14 Eylül 2021 Salı

Özel Dersin Evrimi

Bundan tam 23 yıl önce, 1998 yılının Eylül ayında ilk özel dersimi vermiştim. Bugüne kadar özel derslerde 500'ün üzerinde öğrenciyle çalıştım. İstanbul'da girip çıkmadığım pek ev kalmamıştır :) Büyük bir keyifle geçen bu süre boyunca özel ders dünyasında da büyük değişimler olduğunu söyleyebilirim. Örneğin ilk özel dersimi Etiler'in meşhur Nispetiye Caddesi'ndeki elektrik direklerine ilan asarak bulmuştum. O zaman internet çok yeni olduğu gibi, bir çok evde bilgisayar bile yoktu. Cep telefonundan internete girebilmekse uzak bir hayal gibiydi.

Bu yazıda özel dersin nasıl evrildiğinden ve zaman içinde nelerin değiştiğinden bahsedeceğim. Özel ders bulmak için en çok kullandığımız yöntemler, direklere ilan asmak, posta kutularına basılı ilanlar bırakmak ve arabaların sileceklerine ya da kapı kollarına el ilanları sıkıştırmaktı. Tabii bir de bütçe ayırırsanız gazetelerin ilan sayfalarına kelime başı ücretle ilanlar vermekti. Sanırım en çok öğrenciyi de bu gazete ilanlarından bulmuşumdur. Bugün hâlâ basılı gazete ilanları var mı emin değilim. 

İlk öğrenciyi bulduktan sonrası hep çorap söküğü gibi gelir. Çünkü işinizi iyi yaparsanız mutlaka öğrenciniz sizin adınıza referans olur; memnuniyetini arkadaşlarıyla paylaşır. Bu da hızla yeni öğrencilere ulaşmanızı sağlar. İşte bu referans olayı, 23 yıldır hiç değişmedi ve gelecekte de değişeceğini sanmıyorum.

O dönemde bir arkadaşımın ders verdiği öğrencisinin veli toplantılarına katılarak, diğer velilere ulaşmaya çalıştığını hatırlıyorum. Muhtemelen onu görenler "Ne kadar da ilgili bir özel ders hocası, öğrencisinin veli toplantısına kadar takip ediyor." diye düşünmüşlerdir :) Neyse ki bugün internet sayesinde öğrencilere erişmek çok daha kolay. 

Elbette ki özel dersin evrimi öğrenci bulmayla sınırlı değil. Dersin işleniş biçimi ve ders dışı zamanlardaki takip sisteminde de büyük değişimler oldu. Örneğin gelişmiş hesap makineleri birçok öğrenci için olmazsa olmaz hâle geldi. Özellikle uluslararası okullarda ya da IB müfredatında okuyan öğrenciler için TI hesap makineleri şart oldu. Özel ders hocası olarak da farklı versiyonları bulunan bu hesap makinelerini iyi şekilde kullanabilme gerekliliği doğdu. Bunun için YouTube'dan birçok video izlemek zorunda kaldığımı da söylemeliyim. 

Özel dersin evrimiyle ilgili bir diğer araç-gereç konusu da kalemler. Eskiden kalem taşımayı bir zorunluluk olarak görmüyordum. Gerektiğinde öğrencimin yedek kalemini kullanabiliyordum. Hatta bazen ortaklaşa kullanıyorduk. Ama son yıllarda derslere sürekli kendi kalemimle gitmeye başladım. Çünkü hijyen hassasiyeti ciddi anlamda arttı. Hele ki pandemiden sonra ayrı kalem kullanmak bir seçenek değil, zorunluluk hâline geldi.

Eğitim sisteminin özellikle özel okullarda ezbercilikten uzaklaştırılmaya çalışılması sonucunda değişen bir konu da pek çok okulda formül kağıtlarının serbest bırakılmaya başlaması oldu. Gerek hesap makinesinin yaygınlaşması, gerekse de formül ezberleyiciliğinin azalması da öğrenciler hakkında fikir edinme şeklimi değiştirdi. Artık kafadan hızlı işlem yapmak ya da Sin2x açılımını ezberden bilmek öğrencinin matematik ilgisini ve seviyesini anlamak için doğru göstergeler olmaktan tamamen çıktı.

İnternet devrimi


Internetin gelişmesi ve akıllı telefonların ortaya çıkışıyla birlikte tabii ki özel derslerde de büyük değişimler oldu. Bunlardan ilki iletişimde yaşandı. Artık cep telefonu olmayan bir lise öğrencisi yok. Hatta ortaokul öğrencisi de kalmadı diyebiliriz. Herkes Whatsapp kullandığına göre iletişim kanalı da Whatsapp oldu. Öğrencilerle bu kanal üzerinden hızlı ve etkili bir iletişim kurmak mümkün. Eskiden öğrencileri ev telefonlarından arayıp bilgi almaya çalıştığımı hatırlarım. Ama bunun ötesinde öğrencilerin sorularını resim olarak çekip Whatsapp'tan anında gönderebilmesi ve takıldığı sorunun cevabını özel ders hocasından öğrenebilmesi de çok büyük bir kolaylık. Önceden öğrenci bir sonraki dersi beklemek zorunda kalıyordu. Halbuki bir soru üzerinde takıldığınızda cevabı hemen öğrenmeniz gerekir. Yoksa, bu bilgiyi zihnimizde oturtmak oldukça güçtür. Zihni hiç bulandırmadan netleştirmemiz gerekiyor.

Teknolojik gelişmelerin sonucunda dersin işleyiş biçimi de çeşitlenmeye başladı. Yaklaşık 7-8 senedir yüz yüze derslerin dışında online dersler de yapıyorum. Ama pandemi döneminde bu alanda çok büyük bir artış yaşandığını da söyleyebiliriz. Uzaktan derslerin verimliliğini artırmak adına daha çok teknolojiden yararlanma gereksinimi doğdu. Artık yeni nesil iPad'ler kullanmak, iPad kalemleriyle etkili bir anlatım yapmak gerekiyor. Özel ders hocası olarak teknolojiye hakim olmak gerekiyor. Zoom, Skype gibi programları etkin şekilde kullanabilmek gerekiyor. Bu devrimsel dönüşüm, bana da dünyanın birçok ülkesindeki öğrencilere ulaşma fırsatı sağladı.

Son olarak ders kitaplarının yerini büyük ölçüde online materyallerin aldığını söyleyebilirim. Bunu da 3 bölümde değerlendirebiliriz. Birincisi online derslerde ekran paylaşımı olarak kullandığım elektronik kitaplar ve diğer online materyaller. İkincisi iPad'de yazarak/çizerek anlattığım konunun notlarını hemen dersin sonunda görsel olarak Whatsapp üzerinden paylaşmak. Üçüncüsü de öğrencinin ders saati dışında takıldığı bir konuyla ilgili ilave soru, görsel paylaşmak. Örneğin öğrenci trigonometriyi yapamıyorum dediğinde "X yayınlarının şu kitabını alabilirsin." ya da "Sonraki derste yanımda yaprak test getirebilirim." derken şimdi anında dosya paylaşımı yapabilmek mümkün hâle geldi. Bu nedenle ders ve konulara göre düzenlenmiş elimde oldukça fazla online materyal bulunuyor.

Özetle, eskinin iş yapış biçimiyle özel ders vermek artık mümkün değil. Z kuşağı bizden hız bekliyor, teknolojiden anlamamızı bekliyor, onlara uyum sağlamamızı bekliyor. 

13 Eylül 2021 Pazartesi

Tarihin En Zor Sınavı

Hiç değişmeyen bir klişe: Her yıl sınavdan çıkan birçok öğrenci soruların çok zor olduğunu, geçmiş senelere hiç benzemediğini, bu yılki sınavın tarihin en zor sınavı olduğunu söylüyor. Sosyal medyada binlerce paylaşım yapılıyor. Anne babalar bu söyleme inandırılıyor. Bu söylemin yarattığı 2 durum var. 

Birincisi "Sınavı kazanamadım. Çünkü sorular çok zordu." diyenler. Halbuki sınavı kazanıp, kazanamamanın soruların zorluğuyla ilişkisi yoktur. YKS bir sıralama sınavıdır. Soruların zorluğu da herkes için geçerli olduğuna göre, bu nedenle sınavı kazanamamak diye bir şey mümkün değildir. Bu ancak, sınırlı sayıda öğrenci için barajı geçip geçmemeyle ilgili bir durum olabilir ki, zaten bu yıl alınan kararla adeta baraj diye bir şey de kalmadı. 

İkincisi ise daha anlaşılır bir durum. Mantıklı bir sebep sonuç ilişkisi. Eğer sınav zorsa, testlerin ortalama netleri daha düşük olacaktır. Netler düşükse, geçen yıla göre aynı bölümlere girmek için daha az soru yapmak yeterli olabilir. İşte bu haklı düşünce birçok veliyi de ümitlendiriyor. Ama bu yorum bir şarta bağlı: "Eğer sınav zorsa ..." Halbuki sınav her sene olduğu gibi bu yıl da ekstra zor değildi. Kim mi söylüyor? Sayılar. İşte son 2 yılın test ortalamaları.


Sayılardan da görüldüğü gibi 2021 yılında sayısal öğrenciler için Matematik hariç tüm testlerde ortalama netler yükselmiş. (Sözel testler için de durum çok benzer. AYT'deki 7 sözel bölüm içerisinde sadece Tarih-2'de ortalama net azalmış, diğerlerinde açık şekilde artmış). Matematikteki düşüşe baktığımızda da 40 soruluk TYT'de fark, yarım netin altında (0,44). AYT'de ise bu fark 2,28. O zaman 2019 sonuçlarına bakalım: 2019'da AYT Matematik ortalaması 4,78. Evet, yanlış okumadınız. Tarihin en zor sınavı denilen 2021'den daha düşük.

Ben başarı için en önemli şeylerden birisinin gerçekçi yaklaşım olduğuna inanırım. İyimserlik güzeldir ama bu iyimserlik, sayısal verilerle açık şekilde görülebilen gerçeklerin ötesine geçtiğinde hayal kırıklığı yaratır. Zorluk, elbette ki göreceli bir kavramdır. Ama 2021 TYT ve AYT söylenildiği gibi zor değildi. Yapılabilir bir sınavdı. Hedefi yüksek öğrencilerin yapması gereken bir sınavdı. Ve son söz: "2022'de de sınav, tarihin en zor sınavı olmayacak."





Çocuğum Ders Çalışmıyor. Ne Yapabilirim?

Aslında bu yazıyı uzun süredir yazmayı planlıyordum. Ama geçtiğimiz günlerde gelen bir e-posta beni harekete geçirdi. Bir anne, ilkokula giden kızının okul genelinde yapılan 10 deneme sınavından sadece 3'ünde okul 1.si olabildiğini ve bu başarısızlığı (!!) karşısında ister istemez çocuklarına kızarak tepki verdiğini yazmıştı. Gelen e-postayı tekrar tekrar okudum ve bir yanlışlık olduğunu düşündüm. Teyit amaçlı yazdığımda hayretler içinde öğrendim ki anne, gerçekten çocuğunun başarısız olduğuna inanmış.

Tabii ki her anne baba, çocuklarının çok başarılı olmasını ister. Hatta daha açık söyleyelim, en başarılı olmasını ister. Ancak, şunu unutmayalım ki mutsuz çocuk başarılı olamaz. Ben bir pedagog değilim. Bu konuda yazacaklarım, eğitmen gözüyle gözlemlerimin sonucudur.

Anne babaların öncelikle çocuklarına huzurlu bir ortam yaratması gerekir. Özellikle belli bir yaşa gelmiş, birey olduğunu daha fazla hisseden bir çocuğa sürekli "Çalış" demek bir işe yaramayacaktır. "Benim için değil, kendin için çalışacaksın" gibi klişe sözlerin de bir faydası olmayacaktır.

Yapılması gereken en önemli şey çocuğa sorumluluk vermektir. Eğer çocuğumuz ısrarla sorumluluk almaktan kaçınıyorsa, yaklaşımımızı değiştirmemiz gerekir. Einstein'ın da söylediği gibi aynı şeyleri deneyerek farklı sonuçlar elde etmeyi bekleyemeyiz. Sorumluluğu vermeden önce çocuğumuzun kendisini önemli hissetmesini sağlamak ve ona değer verdiğimizi göstermemiz gerekir. Söylemek de yetmez, hissettirmek gerekir. Ancak, bu durumda çocuğumuz, ona vereceğimiz mesajı almaya açık olacaktır. Bu ortam sağlandığında çocuğumuzun sorumluluk alması da daha kolay olur.

Ders çalışmaktan kaçınan çocukları motive etmenin bir diğer etkin yöntemi de çocuğumuzun bir adım sonrasını hayal etmesini sağlamaktır. Yani başarı ya da başarısızlık durumunda karşılaşılabileceği senaryoları hissettirmek gerekir. Burada ödül ve cezalardan bahsedilebilir elbette ki ama ceza, çocuğu sahip olduğu bir şeyden mahrum etme şeklinde olmamalıdır. Olası bir ödülden mahrum bırakma şeklinde olabilir. Ancak, ödülün cezadan çok daha etkili olduğunu söyleyebilirim. Başarının takdir edileceğini bilmek motive edicidir. Burada da bir sınır olmalı. Ödülün fazlası çocuğumuzu bir yerden sonra ödül olmadan aksiyon almamaya iter. Bu yüzden ölçülü kalabilmek son derece önemlidir. 

Ders çalışmayan çocuklar için ortak bir reçete olmadığını da belirtmek gerekir. Her çocuk ayrı bir birey, ayrı bir karakterdir. Her çocuk özeldir. Kimse bir çocuğu anne, babasından daha iyi tanıyamaz. Dolayısıyla çocuğun eğitim sürecine dahil olan öğretmenlerin de anne, babalarla iletişim hâlinde olması ve onlardan aldığı verileri değerlendirerek rehberlik etmesi gerekir.

Özel dersin en büyük kazanımlarından birisinin de etkin rehberlik konusu olduğuna inanıyorum. Yazar ve 2 çocuk annesi Dr. Karen Mishra, özel dersin faydalarını ilk elden deneyimlediğini söylüyor: "Bir özel ders hocasıyla çalışmak, çocuklarıma gördükleri özel ilgi sayesinde şimdiye kadar başaramadıkları konuları aslında rahatlıkla öğrenebileceklerini fark ettirdi. Çocuklarım düşük zekalı değildi. Sadece bazı şeyleri anlayabilmeleri için özel ders hocasıyla biraz zaman geçirmeye ihtiyaçları vardı. Bu ekstra zamanı ve ilgiyi görmek, bir yandan onların özgüvenini artırırken, diğer yandan da onları küçümseyebilecek arkadaşlarından ve zaman zaman beklentileri gerçekçi olmayabilecek bazı öğretmenlerinden uzak kalarak başarıyı yakalamalarını sağladı."

12 Eylül 2021 Pazar

İdeal Özel Dersin 11 Özelliği

Bu yazıyı 500’ün üzerinde öğrenciye birebir özel ders vermiş bir eğitmenin gözüyle yazıyorum. Özel derse başladığım ilk günden beri yaptığım her dersten çok keyif aldım. Ama bazılarından biraz daha fazla.

Özel dersten aldığım keyif seviyesini neler belirliyor diye düşünürken bu yazıyı yazmaya başladım. Bir özel dersi keyifli kılan ve daha fazla tatmin duymamı sağlayan faktörleri derlemeye çalıştım. Tabii ki aşağıda yer alan kriterlerin hepsini birden tam olarak sağlayan bir özel ders bulmak zor. Ama bu kriterlerden en az 7-8 tanesi sağlanıyorsa o zaman bu özel dersin çok keyifli geçeceğini anlıyorum.

Aile 

Tabii ki bu iş de profesyonellik gerektiriyor. Ancak, öğrencilerin ailesiyle kurduğum diyalog, derse ne kadar koşarak gideceğim konusunda en önemli etkenlerden biri. Bu konuda kendimi oldukça şanslı hissediyorum. Bugüne kadar tanıştığım ve çok güzel ilişkiler kurduğum yüzlerce velinin birçoğuyla hâlâ görüşüyorum. Özel günlerde iyi dileklerimi paylaştığım, ders dışında sosyal hayatta da görüştüğüm, önemli iş bağlantıları kurduğum ve hatta yazlıklarında misafir olduğum veliler oldu.  

Hangi ders? 

Hangi dersten özel ders işlediğiniz aldığınız tatmini belirleyen faktörlerden biri. Ben lise düzeyinde matematik, geometri ve fizik dersleri veriyorum. Özellikle geometri ve matematikte bilgiye dayalı kısımların daha kolay özetlenebilmesi ve soru tiplerinin de yaratıcı düşünceyi daha çok desteklemesi nedeniyle favorim olan derslerin matematik ve geometri olduğunu söyleyebilirim.  

Kaçıncı Sınıf? 

Öğrencinin hangi sınıfa gittiği de dersten aldığım keyfi belirleyen bir başka kriter. Lise düzeyinin altındaki öğrencilerle, yani ilkokul ve ortaokul öğrencileriyle çalışmıyorum. Bunun ayrı bir uzmanlık gerektirdiğini ve bu seviyelerde uzmanlaşan eğitmenlerle çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Benim odağım yetişkin eğitimi sayılabilecek lise ve üniversite öğrencileri. Ancak, Lise 1, Lise 2 ve Lise 3. sınıf öğrencileriyle çalışmak benim için en keyiflisi. Hele ki Lise 1'de (9. sınıfta) başladığım bir dersin 4 yıl sürmesi apayrı bir keyif. Artık aile gibi oluyoruz. Ağabey, kardeş ilişkisini yaşıyoruz. 

9. sınıf öğrencileri genelde ortaokuldan liseye geçişlerde bir bocalama dönemi yaşıyor. Bu yaşlarda ergenlik dönemi sendromları da kendini fazlaca belli ediyor. Buna rağmen, öğrencilerin hayatında çok önemli yeri olan bu olgunlaşma sürecinde onların yanında yer alabilmek çok keyifli. Lise 4 içinse ortada büyük bir hedef olması cazip olmakla birlikte, öğrencilerin genelde stresli oluşu işi biraz daha zorlaştırıyor. Ayrıca son sınıfta başladığımız dersler sınavla birlikte son bulmuş oluyor. Ama onlara da üniversite sınavında Türkiye 37.si olmamı sağlayan süreçteki deneyimleri aktarmak ve onları motive etmek beni oldukça mutlu ediyor. 

Potansiyel 

Aslında, birçok özel ders hocası kendisini zorlamayacak öğrencileri sever. Bense, bana en zor soruları soran, daha önce düşünmediğim şeyleri düşündürten öğrencilere bayılırım. Hedefi olan öğrenciyi severim. 1 konuyu 3 farklı derste anlatabildiğim bir öğrenci yerine, 1 derste 3 farklı konuyu anlatabildiğim öğrenciyi tercih ederim. Kim söyleneni şıp diye anlayan bir öğrenciyle çalışmak istemez ki? Bir öğrenciye ne kadar çok şey aktarabilirsem, hayatında ne kadar çok fark yaratabilirsem o kadar mutlu olurum. Bu yüzden öğrencide bir kıvılcım, bir gelişim potansiyeli görmek isterim.

Ders sıklığı 

Dersin hangi sıklıkla yapıldığı da bir başka kriter. Yani öğrenci sınavdan sınava mı, yoksa her hafta düzenli olarak mı ders alacak? Düzenli ders alan öğrenciler, kendi haftalık programımı yapma konusunda da kolaylık sağladığı için tercih sebebimdir. Öte yandan, bazı özel ders hocaları yeni bir öğrenci bulduğunda hemen haftada 3-4 ders yapmaya çalışır. Bense öğrenci ısrar etmedikçe haftada 1 günle sınırlı tutmak isterim. Çünkü bu öğrenciye bir yol çizmek için yeterlidir. Eğer haftada 3-4 gün ders yapmaya çalışırsanız, öğrencinin kendi ayakları üzerinde yürümesine fırsat kalmaz. Tabii ki ders dışında hafta içinde öğrenciyle iletişimimi sürdürüyorum. Yapamadığı soruları uzaktan çözüp, yolluyorum. Ama sürekli başında durmaya çalışmak da istenen sonucu vermeyebiliyor.

Ders süresi 

Lise öğrencileri için özel derslerimin ideal süresi 2 saattir. Bu sürenin içerisinde, öğrencimin zihnini tazelemesi için kısa bir mola veririm. Öğrenmeye çalışmak, anlatmaktan daha yorucudur. Bu nedenle, öğrencinin dikkati dağıldığında bir es vermek gerekir. Dikkat dağınıklığı çok yüksek olan öğrencilerde zaman zaman bu süreyi 1,5 saate indirebiliyoruz. Bazen veliler 1 saatlik ders talep ediyor. Özellikle evde yapılan dersler için tercih etmediğim bir durum. Çünkü önü ve arkasında trafikte harcanan zaman var. Ancak, ders süresinin kısalığı online dersler için çok büyük bir sorun değil. 

Ücret

Ders ücretlerim bellidir ve normal şartlarda öğrenciler arasında bir fiyat farkı uygulamam. Fiyat farkı ancak şu durumlarda olabilir: Dersin online olması, çok sık ders yapılması, ulaşım kolaylığı ve öğrenciyle uzun süredir çalışıyor olmak. Ders ücretlerinde standart bir uygulamam olduğu için ücret konusu benim açımdan çok da belirleyici bir kriter değil. Ama öğrenciler arasında çok farklı fiyat tarifesi uygulayan özel ders hocaları olduğunu biliyorum. Onlar açısından derslere hevesle gitme konusunda önemli bir kriter olduğunu düşünüyorum.

Referans  

İlk birkaç öğrenciyle çalışmaya başladıktan sonra genelde birçok yeni öğrenci referansla gelir. Özellikle alt sınıflardan başladığım bir öğrenciye ders verirken, mezun olana kadar kendimi 10 öğrencilik bir arkadaş grubuna ayrı ayrı özel ders verirken bulabiliyorum. Bu nedenle referans olma potansiyeli yüksek öğrenciler de benim için bir tercih sebebi olabiliyor. Tabii ki bir öğrencinin referans olabilmesi için arkadaş çevresinin de potansiyel öğrencilerden oluşması gerekir. Bu nedenle ismi bilindik, rekabetçi okullarda okuyan öğrencilerle çalışmak referans açısından oldukça avantajlıdır.

Dil 

Dersin Türkçe mi, yoksa İngilizce mi işlendiği bir başka kriter. Belki de Türkiye’de matematik dersini İngilizce olarak en çok vermiş özel ders hocası olabilirim. Buna rağmen eğitim dili İngilizce olsa bile öğrencilerle Türkçe iletişim kurabilmek ayrı bir keyif. Dersi İngilizce anlatmak kolay, zor olan öğrencinin duygularına dokunabilmek. İşte o noktada ana dille konuşabilmek beni daha çok mutlu ediyor.

Ulaşım 

Özellikle İstanbul’da en önemli sorunlardan birisi ulaşım. Trafiğin yarattığı yorgunluğa ek olarak yolda kaybedilen zaman da dersten alınan keyfi engelleyebiliyor. Ancak, ne mutlu ki son birkaç senedir mesafeleri ortadan kaldıran online özel derslerin sayısı da oldukça artmış durumda. Özellikle Zoom ve Skype üzerinden yapılan verimli dersler, pandemi nedeniyle evden çıkmanın dahi çok kısıtlı olduğu bu dönemde herkes için büyük fayda sağlıyor.

Otopark

Aslında önemsizmiş gibi görünen faktörlerden en önemlisi otopark kolaylığı. Hele ki İstanbul'da yaşıyorsanız bu daha da büyük bir sorun olabiliyor. Ücretsiz park yerlerini geçtim; bazı semtlerde aracınızı bırakabileceğiniz ücretli otopark bulmak bile imkansız olabiliyor. Bu nedenle özellikle misafir araç yeri olan siteler, geniş garajlı müstakil evler ya da günün her saati boş otopark alanı bulunabilecek geniş caddelerin kenarındaki evlerdeki özel dersler, otopark kolaylığı açısından tercih sebebine dönüşebiliyor.